31 Ocak 2019 Perşembe

Yıllar geçmiş

Google'da arama yaparken kendi blog sayfama yönlendirmiş beni, şaşırdım. Sayfama yaklaşık 4 yıldır girmemişim galiba. En son kaydımdan sonra neler oldu oldu neler ama hiçbirinin kaydı kuydu yok. Hafıza zayıfladıkça bu kayıtlar bana yol gösterecekti. Çocuklar ilkokul 3 oldu, arada hiçbir şey kaydetmemişim. Yazmaya tekrar başlayayım desem vakit ayırmak lazım. Yani benim cephede değişen birşey yok. Takip ettiğim bloglar yazıyormuş ama, en azından onları okumak için arada gireyim bari kendi sayfama.

Bu arada sağ tarafa kilo vermek için html kodu koymuşum, adının ne olduğunu bile unuttum, hah sticker idi sanırım, onda da değişiklik yok :)


25 Mayıs 2015 Pazartesi

Halı cephesinde yeni bir şey yok :)

Çok uzun zamandır bloguma yazmıyorum, hatta girip bakmıyorum bile. Az önce en son ne yazdım diye bakayım dedim. Halı sorunumu yazmışım. Son durum: halıları hala veremedim, elle silmeye devam ediyorum. Bu yıl badana vesilesiyle vereceğiz inşallah (gerçi badana da 2 yıldır yapılacak, bir türlü ona da sıra gelmedi ama bu yıl umutluyum, haydi bakalım).

:)

4 Kasım 2014 Salı

Halı halı halı...

Çocuklar anaokuluna başlıyor diye mutlu olmuş, hayatımızın değişeceğinden bahsetmiştim. Valla çocuklar 3 gün gitti ve sonrasında hastalandıkları için evde kaldılar. Pis bir soğuk algınlığı evi ele geçirdi, ben hariç herkes perişan oldu. Ben de hastaydım ama evde birisinin ayakta kalması lazım ki işler yürüsün, hastalar bakılsın diye ben ayakta atlattım. Sonraki hafta çocukları yine gönderemedik çünkü birisi atlatır gibi olduğunda diğerine bulaştırdı, diğeri aldığı mikrobu aynen iade etti derken mikroplar evde sirkülasyona girerek bir türlü çıkıp gitmek bilmediler. Çocukların da alıştırma haftası çöpe gitmiş oldu. Neyse ki sonrasında toparladılar da artık düzenli gitmeye başladılar. Anaokuluna başlayınca hep hasta olurlar ilk yıl diyorlardı ama bu kadar çabuk olmasını beklemiyordum. Gece-gündüz farkı açılınca soğuk algınlığının gelmesi kaçınılmaz tabii. Neyse artık iyiyiz (aman maşaallah deyin), sadece kocam toparlayamadı bir türlü.

Ne zamandır aklımda evdeki halıları toptan yıkamaya verme fikri vardı. Çocuklar anaokuluna başlayacak gündüzleri evde olmayacaklardı ya, halılar da gayet güzel gidip gelirdi, havalar soğumadan kimse üşümezdi. Hastalık çıkınca halıları veremedik tabii, çocukların iyice iyileşmesini bekledik (alt katımız pek kalorifer yakmazdı hatırlarsanız). Onlar iyileşince başka şeyler çıkmaya başladı. Misafir gelecekti, veremedik falan derken Ekim ortasına geldik. 26 Ekim'de Anaokulu öğretmenlerimizin ev ziyareti yapacağını öğrenince halılar yine kaldı. Bir kez mutfak halımızı bir türlü bulamamışlardı da 10 gün halısız kalmıştık. Sakınan göze çöp batar diye veremedik. Ziyaretimiz 28 Ekim'e kayınca keşke halıları verseydik, kaybolsa bile bulmuş olurlardı o zamana kadar diye hayıflandık ama olmadı. Halılar da leş gibi, nasıl olsa vereceğiz diye aylarca silmemiştim. Bu arada boya lekeleri, ne idüğü belirsiz lekeler derken halı almış başını gitmiş. Öğretmenlere ayıp olmasın diye bir kuvvet giriştim. Salon ve 12 metrelik gereksiz uzunluktaki koridorumuzdaki 3 yolluğu perişan ettim. Halılar halı olalı böyle temizlik görmedi.Ziyaretimizi de tertemiz atlatmış bulunduk.

Haydi artık halıları verelim derken (halı şirketine de rezil olmayacağız böylece diye espri yaparken) ertesi gün alt komşularımız 29 Ekim tatilini haftasonuyla birleştirmeye karar vererek memleketlerine gittiler. Geceler zehir gibi soğuk, yere çıplak ayakla basmak imkansız derken halılar yine kaldı mı? Pazar akşamı geldiler ama bu sefer de çocukların yaş günü yaklaştı, halıları yine veremeyiz diye bir kez daha hevesim kursağımda kaldı. Bu arada çocuklar sağ olsun sanatsal çalışmalara ağırlık vermeye karar verip bal dök yala yaptığım salondaki halılarımın her tarafını minik minik noktalar halinde mavi, sarı ve bilumum renklere boyadılar. Çalışmalarına kendi odaları ve mutfağı da katarak değişik kitlelere ulaşmaya çalıştıklarını sanıyorum, ama  maalesef hitap ettikleri kitlenin tek temsilcisi bendenizdim. Çaresiz halılara yine giriştim, 2 salon halısı, bir çocuk odası, bir mutfak derken kendimi Mr. Muscle'ın ablası gibi hissetmeye başladım. Haydi bitti gitti derken dün akşam sevgili kızım oyuna daldı ve çişini tutamayarak mutfak halısının üzerine birazcık koyverdi. Yavruları yatırıp halıyı öyle sileyim derken hemen akabinde salonda karanlıkta cork diye bir şeyin üstüne basıverdim. Minik yavrularım yemeleri için verdiğim koca bir mandalinayı yere koymakta bir sakınca görmemişler, ne de olsa anneleri 1 hafta içinde iki kez halı sildi, tertemiz halı, mandalina kirlenmez değil mi. Sonuçta mandalina suyu corklamış bir salon halısı ve çişli bir mutfak halısı ile kalakaldım Kocam olanları görünce "gözünü seveyim sadece kirlenen yerleri sil" diye gelmek üzere olan sinir krizimi önlemeye çalıştı. Öyle yaptım ama alışkanlık yapmadı da değil, gözüm sürekli halılarda ve artık küçük bir leğende halı yıkamak için hazır deterjanlı su bulunduruyorum. Acaba yol yakınken yine girişsem mi?

Halıların gücü adına...

26 Eylül 2014 Cuma

Çilekli kek

Geçenlerde kek yapayım dedim. Evde çocukların atıştırması için kek, kurabiye vs bulundurmayı seviyorum, aşırıya kaçmamak şartıyla tabii ki. Cipse, şekere kapılacaklarına benim sağlıklı yiyeceklerimi yemeleri daha iyi elbette.


Yıllar içinde pek çok kek tarifi denedim, oldu olmadı, kabardı kabarmadı derken sonunda bir tarifte karar kıldım. Nereden buldum açıkçası hatırlamıyorum, belki bloga yazmışımdır bile (bu kadar uzun süre ara verince insan en yazıp ne yazmadığını unutuyor haliyle). Akılda tutması kolay, az yağ içeren ve her şeye giden bir  tarif. Cevizli kek mi istiyorum, hop tarife ceviz giriyor, havuçlu mu istiyorum, ceviz yerine veya cevizle birlikte havuç, kakaolu mu istiyorum, aynen kakao. Çok memnunum, süper de kabarıyor gerçekten.Yazacağım, merak etmeyin.

Geçenlerde havuçlu kek yapayım dedim (keki popüler kılan filmi hala seyretmediğim, sadece televizyondaki reklamlarını ve son sahnesini gördüğümü de ekleyeyim). Kızım havuçlu yerine çilekli istedi. Haydaaa, nereden çilek bulayım, zaten taze çilekle nasıl olur derken bir aralar bir yerlerde pudingli kek tarifi gördüğüm aklıma geldi. Puding direkt olarak toz halde katılıyordu, onu bulayım derken aklıma başka bir şey geldi. Dedim ki kendi kendime, yazın annemin yaptığı bol miktarda çilek reçeli var evde, şeker yerine reçel koysana. İyi ki demişim, şeker yerine çilek koydum. Aynı zamanda taneleri yenilip sadece sıvısı kalan reçelleri tüketmek için de süper bir rol. İçine bir sürü de tane koydum, çırparken parçalandılar hafif hafif. Sonuçta bence ve yiyenlerin belirttiğine göre harika bir kek çıktı ortaya. Rengi reçelin koyuluğu nedeniyle hafif esmerimsi.Şekeri az gelseydi üstüne pudra şekeri serpecektim ama gerek kalmadı. Bundan sonra aklıma bir de evde bulunan ve benden başkası yemediği için öylece bekleyen kayısı ve ayva reçellerinin olduğu geldi. Bir sonraki seferde onları dener, yine güzel bir sonuç çıkarsa ortaya mis gibi ev yapımı reçelleri ziyan etmemiş olurum.

Gelelim kekimize. Bazı ipuçları var tabii:

- Yumurtalar mutlaka oda sıcaklığında olsun yoksa kek kabarmaz denir. Yok öyle bir şey, dolaptan direkt çıkarıp kullandım kaç kere bir şey olmadı.

- Yumurta şekerle birlikte iyice çırpılmalı yoksa kek kabarmaz denir. Hayır efendim, kabarıyor. Ben zaten yıllardır sadece krem şanti çırpmada mikser kullanıyorum, kekleri hep elle karıştırırım.

- Unu eleyin derler, işte bunu yapıyorum.

- Keki kalıba döktükten sonra eşit seviyede gözükse bile mutlaka bir çatalla iyice karıştırıyorum. Bunu yapmazsam bir taraf daha çok kabarıyor. Eskiden fırınımın rezistansında sorun var sanıyordum ama artık biliyorum ki iyice karışmazsa eğri büğrü oluyor kek.


Tarifine gelince:
3 yumurta
1 bardak şeker (ben genelde 3/4 şeker kullanırım, kendi ağız tadınızı göre ayarlayın)
1/2 su bardağı süt, bardağın kalan kısmına da sıvı yağ (ben ayçiçek yağıyla yapıyorum)
1 paket kabartma tozu ve 1 paket vanilin
1 su bardağı un (elenecek)
İçerisine keyfinize göre göz kararı malzeme

Yumurtalar ve şeker (bu durumda reçel) çırpılır, süt ve yağ eklenir, yine çırpılır sonra kalan malzeme eklenir, karıştırılır, yağlanmış kek kalıbına dökülür. 45 dakika 175 derece C'lık
fırında pişirilir. Muzlu yapınca daha fazla tutmak gerekebiliyor. Ayrıca eğer muzlu yapacaksanız 1 orta boy veya daha küçük muzu yarım limon suyuyla ezip kuru malzemeden önce karışıma ekleyin. Daha büyük muz koyarsanız içi pişmeden kalabiliyor.

İşte bunlar da fotoları:





Afiyet olsun.

24 Eylül 2014 Çarşamba

Olacak galiba

Dün alıştırma döneminin parçası olarak çocukları saat 16:00 gibi almamız gerekiyordu. Ben de fakülteden erken çıkıp bir önceki trene bindim ve 16:30 gibi kocamla birlikte çocukları aldık. Oğlan sabah 5:45, kız 6:00'da kalkmıştı, öğle uykusu da olmayınca akşamki durumumuzu çok merak ediyordum. Önce hep birlikte market alışverişine gittik. Kızım uykusuzluk nedeniyle coşma belirtilerini orada göstermeye başladı, idare ettik. Eve geldik, yemek yemeyeceğiz dediler. Ne yediklerini açıkçası bilmiyoruz hiçbirşey anlatmıyorlar, herhalde öğretmenlerine sormamız gerekecek. Gerçi ben özellikle oğlanın aç kalacağını sanmıyorum, ikisi de acıkınca dolabı açıp istediklerini alıp yiyen çocuklar ne de olsa, yemek bulunca kaçırmazlar diye düşünüyorum. Biraz İtfaiyeci Sam seyredip bisküvi yemek istediler, yanlarına süt koydum. Sonra yanımıza mutfağa gelip yemek yemek istediklerini belirttiler, biz de sevindik.

Ben ortalığı toplayıp yarının yemeğini yaparken yavaş yavaş coşmaya başladılar. Artık biliyorum, kontrol edilemez kikirdeme, sağa sola koşturma, kesinlikle söz dinlememe varsa feci halde uykuları gelmiş demektir. 20:00'de yatırmayı planlamıştım ama kavga dövüş 20:30'a kaldı. Giyin, toparlan derken 20:36'da ikisi de mışıl mışıl uyuyordu. İnanamadım. Sonrası tamamen bana kalmıştı, televizyon izleyebilir, kitap okuyabilir, makale yazabilir, bilgisayarda amaçsızca gezinebilirdim ama olmadı, uyku bastırdı :)

Artık her akşam böyle olacaksa harika bir şey. 5 yaş grubunu anaokulunda uyutmuyorlar (herhalde ilkokula hazırlık için).Böylece erken yatıp erken kalkmaya alışacaklar. Hafta sonları da günümüz bize kalacak. Tamam onlar öğlen uyurken ben de kendi işlerime vakit ayırabiliyordum ama bir yere gideceksek (misafirlik, alışveriş hatta plaj) günümüz iyice bölünüyor, onların uyku düzenine göre hareket etmek zorunda kalıyorduk, uyutmayınca da Dr. Jekyll ve Mr. Hyde misali coşuyorlardı. Umarım bu düzene kısa sürede alışırlar ve umarım uyuma hormonu gece yeterince salgılanır da öğlen uykusuna gerek kalmaz.

23 Eylül 2014 Salı

Anaokulu serüvenimiz yeniden başladı

Geçen haftaki alıştırma döneminde ancak 2 gün gidip hastalanarak ara verdiğimiz anaokulu serüvenimize dün yine başladık. Kreş ve anaokuluna giden çocuklar çok sık hastalanır bilirim, mutlaka birinden hastalık kaparlar, normaldir ama benimkiler gündüz 26 gece 7-9 derece olan hava sıcaklığının etkisiyle kendiliklerinden hastalandılar sanıyorum. Kızımda başlayan soğuk algınlığı oğluma da bulaştı (ama grip değildi neyse ki, ateşleri de hiç çıkmadı şükür), biz de diğer çocuklara da bulaşmasın diye  toparlayana kadar göndermeyelim dedik, bir de bize verdikleri kağıtta "çocuğunuz hastalanınca lütfen getirmeyin" yazıyordu. Tecrübesizlik de var tabii, oğlu geçen sene kreşe başlayan bir arkadaşım "keşke sorsaydınız, burnu akıyor diye göndermemişsiniz ama öyle olsa kışın hiçbir çocuk okula gidemez" dedi. Doğru vallahi, sormadık. Oysa ne planlarımız vardı o hafta için. Çocuklar ilk 3 gün yarım hafta gidip alışacak, sonra da tam güne geçeceklerdi. Ben de o hafta izin alıp çocuklara yardımcı olacak, tam gün gittikleri 2 günde ise boş ve sessiz bir evin nasıl bir şey olduğunu görüp içim burularak eksik işlerimi tamamlamaya çalışacak hatta kendime yeni işler icat edecektim. Kısmet değilmiş.

Cuma gönderecek gibiydik ama "anaokulu yeni yerine taşınacak herşey karışık getirmeyin" dediler. Sonuç olarak dün tekrar başladık. 2. günde kızım biraz ağladığı için alıştırma dönemine devam edelim, yarım gün gelsinler dediler. Yeni yere gerçekten taşındılar mı, ya taşınmadılarsa, ya iyileşmediler diye almazlarsa, iznim bitti fakülteye dönmem lazım keza kocamın da kendi fakültesinde işleri yığıldı düşünceleri arasında evden çıktık.

Endişeli olsak da hayatımdaki en mutlu günlerden birini yaşadım dün. Maaile arabaya doluşup çıktık sabah erkenden. Önce beni istasyona bırakıp el salladılar, ben trenime bindim, babaları da anaokuluna bıraktı meleklerimizi. Sizler için belki normal bir şey ama geçenlerde dedim ya, çekirdek ailemiz olarak yeni hayatımız başladı bizim, bizim için bir ilkti bu.

İyi haber yoldayken geldi. gerçekten de yeni yerlerine taşınmışlar. Eski binaları pek iç açıcı değildi açıkçası. Tıp Fakültesi'nin altındaki zemin katı vermişlerdi (zamanında bizimki de Jeoloji Bölümü'nün altındaydı, sonradan kendilerine ait bir binaya geçmişlerdi), pek gezme fırsatım olmamıştı ama internette kreş araştırırken gördüklerimize de pek o kadar benzemiyordu. Ama yeni yerleri rüya gibi. Binanın inşaatı bitmeden önce çocukları götürüp göstermiştik, çizgi film karakterlerinin resimlerinin boyandığı dış duvarları vardı. Kızım görünce mutlulukla ellerini çırpmıştı, biz de içi nasıl olacak diye merak ediyorduk. Neyse ki kocamın yolladığı resimlerle merakımı giderdim. Öncelikle çok aydınlık olmasına bayıldım. Sınıfları deseniz harika, bir sürü oyuncak ve aktivite eşyası dolu. Resmen çocuk olsam da beni de alsalar diye düşündüm. Yeni haliyle bir üniversite kreşinden ziyade özel kreş gibi duruyor. Çocuklar da sevmiş görünüyor. Ortak alandaki top havuzlu kaydırağa ve bisiklete hemen kurulmuşlar mesela, daha ne olsun. Umarım mutlu ve sağlıklı olurlar, öğretmenlerini ve arkadaşlarını severler, başka bir dileğim yok şu anda :)

Bunlar ortak alanlarının resimleri:





Bu resimler de sınıflarından:






21 Eylül 2014 Pazar

İşte her kadının kabusu

Her kadının kabusu: Bugün ne pişirsem sorunsalı. Artık düzenli bir hayata geçtiğimize ve çocuklar da anaokulunda düzenli şekilde yemek yemeye alışacakları için (yarın anaokuluna devam edebileceklerini umuyoruz, umarım yeterince iyileşmişlerdir) akşamları hep birlikte yemek yememiz gerekiyor. Daha önce evimizde anneanne-babaanne olduğu için kah ben yemek yapar bırakırdım, kah onlar yapardı. Yemek yapmaya fırsatım olmamışsa da evde yapacak biri olduğunu bilirdim, içim rahat olurdu. Ama artık her akşam bir sonraki akşamın yemeğini yapıp bırakmak zorundayım. Kocam genelde aynı yemeği ikinci kez yemeyi sevmez, ama Ankara'dan yorgun argın geldiğim düşünülürse herhalde 2. gün de yemek zorunda kalabiliriz.

Bu akşamın ve yarının menüsü belli, ama ya sonraki akşamlar? Annem ne yapayım diye sorduğu zaman ne istersen onu yap derdik eskiden, meğer ne sinir bozucu bir cevapmış bu. Yemeği haftalık olarak planlamak, gerekli malzemeleri evde bulundurmak lazım. Bir de çocuklar bu sebzeyi sevmez, kocam bunu hayatta yemez durumları var. Yoksa yemek yapmak zor değil, zor olan herkese uygun menüyü toparlamak.

Fırsat buldukça yemek bloglarına vs. bakmak lazım aslında. Daha önce bahsetmiş ama link vermeyi unutmuştum. Hatta yorumlarda "keşke yazsaydınız" eleştrisi de gelmiş ama ben cevap vermeyi atlamıştım. Haklısınız, işte en çok takip ettiğim iki sayfa:

Kolay yemek tarifleri (Sevimin Aşkanası)

Kevserin Mutfagı

Kevserin Mutfağı uygulama olarak Android ve iPhone için de mevcut. Tabule adında bir de online dergisi var ve az önce fark ettiğim üzere günlük menü önerileri de mevcut.

Bir diğer sorunum da kocamla diyete girmeye karar vermiş olmamız. Sicilya'da üstüne afiyet biraz fazla yeyip içmişiz anlaşılan, ben ipin ucunu zaten kaçırmıştım ama daha da gözden kaybolmaya başlamış. Şimdi bir de kendimize diyet menü hazırlamam lazım. Bu siteleri iyice bir kolaçan edeyim en iyisi.